YAZILI BİLGİLER

                                                          İLK ZİYARETLER

Birçok yorumcu modern UFO çağının 1947’ler de başladığını iddia etmektedirler ama, asil çağın başlama tarihi 1880’de, sanayi devriminin doruğuna ulaşılırken başlamıştır.
Aslında olayın özüne inecek olursak, UFO’lar çok daha uzun süredir etrafımızda dönüp durmaktadırlar. Günümüzde bazı Kutsal Kitap alıntıları, kimi satırlar doğaüstü varlıkların uçurduğu cisimlere atıflarla doludur. 1880’den Birinci Dünya Savaşına kadar olan bölüm ise, bu olgunun en açık seçik örneklerini gözler önüne sermektedir.

16 Mart 1880 aksamı, çok büyük bir pervaneye sahip, puro biçiminde bir hava taşıtı New Mexico’da üç kişi tarafından gözlemlenir. Bu üç tanık, hava taşıtındaki insanların bilmedikleri bir dili konuştuklarını, gülerek kendilerine seslendiklerini ve on kişi olduklarını belirtmişlerdir. Hatta bu kişiler gemideki kişilerin davranışlarını sarhoş davranışlarına benzetmişler ve gemiden aşağı onlara, birinin üzerinde uzak doğu yazısına benzer bir yazı olan ipek ya da saten benzeri bir kâğıt, birine güzel bir çiçek ve diğerine de acayip bir isçilik ürünü olan fincan atmışlar. Hava taşıtından atılan bu nesneler hemen o üç kişi tarafından alınmış ve bir depoda diğer insanlara teshir edilmiş. Aradan birkaç saat geçmeden depoya gelen bir yabancı eşyaları incelemiş ve onların Asya kökenli mallar olduğunu, kendisinin de bu tip şeylerin koleksiyoncusu olduğunu belirterek bayağı yüksek sayılabilecek bir meblağı depo görevlisine vererek eşyaları satın almış ve ortadan kaybolmuştur. Bu tip yaklaşımlar yaşanan cisimli UFO olaylarından sonra hep olagelmiştir. Günümüzde bu tip insanlara giyim şekillerinden dolay “Siyahlı Adam” denilmektedir.
Daha sonraları buna benzer olaylar muhtelif tarihlerde gelişmiştir.

İKİNCİ ZİYARET DÖNEMİNİN BAŞLAMASI

: 1880’den 1947’ye kadar olan sürede yaşananlar, 47 ve sonrasında adeta istila halini almıştır. Kayıtlara geçen ve geçmeyen binlerce yaşandığı iddia edilen olaylar, çok kabarık bir arşivi de beraberinde getirmiştir.
1947’nin 24 Haziran günü ABD’nin Washington Eyaleti pırıl pırıl bir gün yaşamaktaydı. Bu havanın temizliği ve berraklığı Cascade Dağlarını daha bir güzel hale getiriyordu.
Otuz iki yaşında bir is adamı olan Kenneth Arnold, ayni zamanda da dört bin saati aşkın bir uçuş tecrübesine sahip olan bir pilottu. Arnold, ayni zamanda tek motorlu bir Callier marka uçağa da sahipti. Bulana 5000 $ ödül vaadedilen deniz piyadelerine ait bir uçağı aramak için o gün gökyüzündeydi. Arnold’ un uçağı dağ uçuşları için tasarlandığından, bu tip uçuşlar için de ideal bir araçtı. Arnold, düsen Curtess C-46 komando nakliye uçağını aramaya başladı. Uçak dağlarda bir yerlerde kaybolmuştu ve o güne kadar da bulunamamıştı. Arnold da o uçağı bulamadı ama başka bir şey buldu, daha doğrusu, o şey gelip onu buldu!
Arnold dağın üzerinde dönüş yaparken, son derece parlak bir ışık, uçağının yüzeyini aydınlatınca şaşırır kalır. Önce yaklaşmakta olan başka bir uçağa çarpmakta olduğunu düşündü. Ve telaşla o uçağı yaklaşık otuz saniye boyunca aradı, kendini çarpışmadan korumaya çalıştı. Gerçekten de bir uçak gördü! Bu, bir DC-4’ tü ve Arnold onun San Francisco Seattle tarifeli seferini yapan uçak olduğuna karar verdi. Ama iskele tarafında ve gerideydi ve de o ışık oyununu onun yaptığı düşünülemezdi.
Bunları düşünürken, bir ışık daha çaktı, bu sefer Arnold isigin tam nereden geldiğini saptayabildi. O tarafa, o çizgiye doğru yöneldiğinde, şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalmıştı. Doruğun üzerinde inanılmaz hızla formasyon uçuşu yapan bir grup çok parlak cisimler görüyordu.
Aralarındaki mesafe yaklaşık yüz mil civarındaydı ama, onları tam olarak göremiyordu ancak cisimler kendisine doğru yaklaşmaktaydılar. Arnold, son saniyeye kadar onları formasyon uçuşu yapmakta olan jetler olduğunu zannediyordu. Ve dokuz adet olduklarını görebildi. Çapraz bir dizilişle yaklaşıyorlardı ve formasyonlarında ilk dördünün arasındaki uzaklıklar eşit, sonraki beşli grup ise daha seyrekti. Fakat Arnold’un fark ettiği yalnızca bu değildi, daha tatsız bir durum daha fark etmişti bu da yaklaşan uçakların hiç birinin kuyruğu yoktu ve çok değişik bir formasyonda uçuyorlardı. En öndeki diğerlerinden daha üstte ve sanki rüzgârda savrulan uçurtmalar gibi ya da su üstündeki hız tekneleri gibi daha doğru bir ifade ile bir kaz sürüsünün uçuşu gibi bir formasyon almışlardı.
Bu uçakların etkileyici bir başka özellikleri de, ikide bir kanatlarını eğmeleri ve yüzeylerinden o mavimsi beyaz ışığı fışkırtarak uçmalarıydı, Arnold’a göre! Arnold, ilk baslarda o ışığın onlardan geldiğini düşünememiş, kanatların pırıl cilalı yüzünde günesin yansıması olarak yorumlamıştı. Arnold’a göre uçuşun yönü hiç değişmiyor, ama cisimler tek tek dağ doruklarının arkasına girip çıkıyor, bazılarının önünde, bazılarının ise arkasında uçuyorlardı. Dokuzu birden gözden kaybolduğunda, Arnold’un kafası iyice karışmış, Hava Kuvvetlerinin bir teknolojik mucize yarattığını düşünmüştü. Bundan sonra ne yaptığı ise ne de 5000 $ dolara konsantre olamıyordu, bir an evvel aşağıya inip gördüklerini arkadaşlarına anlatmalıydı.
Arnold Tarihe Geçiyor: Arnold iniş yaptıktan sonra, bu garip olayı arkadaşlarına anlattı ve aralarında saatler süren bir durum muhakemesi yaptılar. Fakat herhangi bir sonuca varmaları imkânsızdı ve olay daha yüksek makamlara intikal etti ve is gazetelere kadar yansıdı. Ve bir ajans haberinde olayı ABD’nin her yerindeki insanlar öğrenmişti. Arnold’un inanilir ve güvenilir bir insan olması, olayı daha cazip bir hale getirmiş ve herkes tarafından konuşulur olmuştu.
Arnold’un yaptığı tariflerde, gördüğü cisimlerden ”Suyun üzerinden ileriye doğru fırlattığınız bir tabak nasıl uçarsa öyle uçuyorlardı...” seklindeki ifadesinden “uçan daire” tabiri da doğmuş oluyordu.
Olay tüm dünyadaki basının hayal gücünü bir anda esir almış, normal olmayan olaylarının hazırlıksız kurbanlarından pek çoğu gibi, Arnold da istemeyerek bir basın gösterisi başlatmıştır. Böylelikle de bu olayın kahramanı olarak tarih sayfalarındaki yerini de alır.
FBI Etkilenmiyor: Bu olayın yankıları sürerken FBI ajanlarından birisi Arnold’un görmüş olduklarının gerçek olduğu tezini savunur ve bu kişinin yalan söyleyerek kazanacaklarının kaybedeceklerinden daha az olacağına ve böyle bir yalan konuşmaya ihtiyacı olmadığını savunmuştu.
Daha sonra, 22 Mart 1950’ de FBI’ dan Guy Hottel, patronu J. Edgar Hoover’a, “Uçan Daireler” başlıklı yolladığı garip bir yazıda şunlardan bahseder:
“Bir Hava Kuvvetleri araştırmacısı, uçan daireler diye bilinen şeylerden üçünün New Mexico’da ele geçtiğini söylemiştir. Bunların yuvarlak biçimde olduğu, ortalarının biraz yüksek olduğu, ortalarının biraz yüksek olduğu, çaplarının yaklaşık 50 feet civarında olduğu belirtilmiştir. Her birinin içinde, insan biçiminde, ama boyları yalnızca 1 metre olan, çok ince metalik giysiler giymiş üçer ceset bulunmuştur. Bu cisimlerin New Mexico’da bulunmasının, hükümetin o yörede çok güçlü bir radar tesisine sahip olmasından, bu radarın uçan dairelerin kontrol mekanizmasını etkilemesinden ötürü olduğu sanılmaktadır.”
Bu kadar olağanüstü bir haberin nedense FBI hiyerarşisi tarafından pek de ciddiye alınmadığı söylenebilir.
Garip olan; böyle bir olayın o tarihlerde ki kurgubilim film yapımlarının henüz o düzeyde olmadığı, dolayısıyla da UFO’ların düşmesi konularına atıfta bulunulamayacağı savı kuvvetlidir. Ama ondan sonra, Amerika’da insan kaçıran UFO raporlarında bu yaratıklar bir standart oluşturdu. Söz konusu yazı gizlice yollandığı sıralarda, dünyanın ilk UFO kitabi olan Uçan Daireler Gerçektir adli kitap piyasaya sürüleli henüz bir iki hafta olmuştu. Bu kitabin yazarı olan eski bir deniz piyade subayı Donald Keyhoe, kitabinda olayın örtbas edilmekte olduğuna dair suçlamalarda bulunmuş ve büyük sansasyon yaratmıştı.


ROSWELL OLAYI

: Olay New Mexico’nun Roswell bölgesinde 1947 yılının 4 Temmuz saat 23:30 sıralarında cereyan eder. Bu tarihte William Mc. Brazel adli bir çiftçinin arazisinde bir UFO yere çakılır. Brazel, UFO’dan etrafa dağılan parçaları görünce olayı yetkililer haber verme ihtiyacı hissediyor ve 5 Temmuz 1947 günü askeri yetkililer inceleme için bölgeye geliyorlar, bölgeyi de ziyaretçilere kapatarak uzay cismine ve içinde bulunduğu iddia edilen cesetlere el koyuyorlar.
Çiftçi Brazel, ayni gün arazisinde ayni cisme ait bir iki kalıntının daha olduğunu tespit eder. Brazel bulduğu o kalıntıları da alarak ertesi gün Roswell kentine gider ve yetkililer kendisinden o parçaları da teslim alırlar. Brazel’in bulduğu parçalarla ilgili yerel bir gazete de çıkan haber üzerine yetkililer olayı yalanlayarak, kalıntıların düsen bir meteoroloji balonuna ait olduğunu açıklarlar. Amerikan hükümeti olayı basından ve halktan gizlemeye kararlıydı. Ve cesetlerle birlikte UFO’dan geriye kalanları bir üsse taşıdılar. Yıllar sonra o zamanlar orduda görevli olan kameraman Jack Barnett, tüm çevreleri ayağa kaldıran açıklamasında, cesetlere otopsi yapıldığını ve kendisinin de bu olayı kare kare kamerayla tespit ettiğini açıkladı. Bu kayıt yaklaşık 90 dakikalık olup, belki de dünyanın en büyük sırlarını gizliyordu. Tabi ki bu film, hükümet politikası gereği yıllar boyu açığa çıkarılmadı, gizli tutuldu. Hatta bazı iddialara göre dönemin başkanı Truman da otopside hazır bulunmuştur.
Fakat kameraman Barnett o kadar da saf biri değildi ve filmin bir kopyasını da kendine çıkarmayı bilmişti. Daha sonra İngiliz gazeteci ve televizyon yapımcısı Ray Santimli yüklüce bir miktar karşılığında filmi satın aldı. Bundan sonra da dünya basınını ayağa kaldıran uzaylı varlık otopsisi yavaş yavaş diş dünyaya açılmaya başladı.
Diğer UFO Ziyaretleri:
• Yıl: 1994
• Yer: Meksika/Tepetzlan
Carlos Diaz, 1977’ den beri dünya dışı canlılarla ilişki kurduğunu iddia ediyor, ama onların nereden geldikleri hakkında bir açıklama da yapmıyordu, ya da yapamıyordu. Ancak bir konuşması sırasında, onların araçlarına bindirildiğini ve dünyanın içine doğru götürüldügünü, orada muhteşem çiçek bahçelerinin bulunduğunu, ilahi bir müziğin çalındığını ve dünyanın her tarafından getirilen yasam türlerinin dolaştığını belirtti. Dünya dışı canlılar dünya yüzündeki yasam türlerini korumaya çalışarak, azalan türleri yeniliyorlar ve en büyük korkuları insanların gezegenin yüzeyini yok etmesi. Diaz, belki de UFO literatürünün en ilginç örneklerinden çünkü reklamını yapmıyor ve doğru ya da yanlış bildiklerini açıklamaktan kaçınıyordu.
UFO’ lar tarafından kaçırıldığını iddia edenlerin en ünlüsü hiç şüphe yok ki Yazar Whitley Strieber’dir. Strieber, ayni zamanda Comunion’un ve Breakthrouhg’un yazaridir. Strieber, gördüğü en otantik dünya dışı canlı görüntüsünün kendisine yollanan bir fotoğraf olduğunu iddia etmekte ve şunları söylemektedir: “Anatomik yapıları mükemmel. Büyük siyah gözler onların yüz yüze etki gücünün yüksekliğini ve düşünce yansıtma yetilerini gösteriyor. Bu fotoğraf bana İngiltere’den yollandı, yollayan Andy isimli birisi, ama maalesef açık kimliğini bilmediğimiz için bir telif hakki uygulayamadık. Doğru veya yanlış ya da sahte ama son derece otantik ve inanıyorum ki griler gecenin bir yarısında karsımıza çıktıklarında korkmayalım diye kendilerini bize alıştırıyorlar.”
18-19 Mart 1995’ te, Disney Şirketi hiçbir ön duyuruda bulunmadan kendi tv kanalında, bir UFO belgeseli yayınladı, alışılmış ön anonslar yapılmadan yayın beş eyalete (Connecticut, Tennessee, Alabama, Florida ve California) yapıldı. Belgesel inanılmazdı; Yayının hemen öncesinde Disney’ in en üst düzeyinden Michael Esner, ekrana gelerek şaşırtıcı bir açıklamada bulundu ; “İnsanoğlu, tarihinin en önemli olayının tam ortasındadır; diğer gezegenlerdeki zeki yasamla kurulan gerçek bir ilişkiden söz ediyorum... Uzak galaksilerdeki zeki yasamın temsilcileri simdi insan ırkı ile açık bir ilişki kurmanın gayreti içindeler ve biz bu aksam sizlere bu olayı göstereceğiz... Bizim algılarımızın çok ötesindeki sınırsızlıklarda varılan zeki varlıklar, insanlığın galaktik birliğe katılması için işaret veriyorlar, bu harika bir çağrı ama ayni zamanda da korkutucu... Uzaylıların araçları dalgalar halinde geliyor ve son birkaç yıl gösterge olarak kabul edilirse, Dünya planeti gözlem deneyinin zirvesine ulaşacak. 1947 yılının baslarında canlı yaratıklar tarafından yönetilen dev uzay gemileri dünyaya ulaştılar; onların fizik düzeyi galaktik yolculuklara izin veriyor ve dünyanın atmosferinde inanılmaz bir hızla uçabiliyorlar. Bir ve birden fazla uzay aracı dünyada kaza yapmıştır ve bu olaylar ABD Askeri Araştırmaları nedeniyle örtbas edilmektedir... Roswell olayi gerçektir ve üç dünya dışı canlı orada kazadan kurtulamamıştır. Enkaz ve ölü uzaylılar özel bir soruşturma komitesinin çalışması sonucunda gizli bir yere tasındılar; operasyona ‘Majestik 12’ adi verilmiş ve organizasyon bizzat Başkan Truman’ın emriyle gerçekleşmişti ve bundan sonra hükümet kesin bir bilgi vermeme kampanyasını başlattı. Tüm hükümetler kendi otorite anlayışları içersinde hareket ediyorlar ama dünya dışı canlılarla ilişki saf dinamitle oynamak anlamına gelmektedir. Başkan Jimmy Carter, ofisinin ABD Başkanlığı olduğunu sanıyordu, ekibi ise uzaylılarla ilişkinin resmen açıklanmasının yararlı olduğuna inanıyor ve gayret gösteriyordu. Bir iç Hükümet belgesinde betimlendiği gibi, bazı güvenlik sırları Beyaz Saray’ in hukuki varlığının dışındadır. 1975 yılı Kasım ayında, hemen her Stratejik Hava Komutanlığı üssü UFO’ lar tarafından ziyaret edildi. Hükümet kaynaklı eğilimler, askeri ve bilimsel yöneticilerin yarim yüzyıldır süren dünyalılarla uzaylıların ilişkisini açıklayan resmi belgelerin artik açıklanmasının istendiğini gösteriyor. İstatistikler gösteriyor ki, önümüzdeki beş yıl içinde çok büyük bir olasılıkla dünya dışı ilişkilerle karsılaşacaksınız. Birçok Amerikalı dünya dışı uzay araçlarına binerek, yenilikleri keşfetmekten büyük mutluluk duyacaktır...”
Eisner’ in inanılmaz açıklaması tüm uygar ülkelerde büyük sok yarattı çünkü Disney bugüne kadar saygınlığını hiç azaltmadan koruyabilmiş nadir kuruluşlardan biriydi ve çizgi-filmlerin ötesinde dünyanın en ciddi ekonomi tröstleri listesinin ilk satırlarındaydı. Bazı UFO araştırmacıları Disney Belgeseli’nin gizli bir deney olduğunu düşünüyorlar, bu şekilde toplumun tepkisi ölçülüyor ve UFO Gerçeğinin resmen açıklanmasıyla patlayacak devrime kitlelerin uyum yeteneği araştırılıyor.


                                                BREZİLYADAKİ UZAYLILAR



--------------------------------------------------------------------------------

Tüm Güney Amerika ülkeleri gibi, Brezilya da Ufolojik yönden zengin kaynak ve bilgiyi barındıran bir merkezdir. Ancak 20 Ocak 1996 tarihli vaka, sadece Brezilya'da değil tüm Dünya Üroloji Literatürü'nde artık önemli bir yer tutuyor... Bu ilginç olay, Varginha bölgesinde yaşanmış ve pekçok kişi tarafından gözlemlenmiştir.

20 Ocak günü sabahın çok erken saatlerinde O.Augusta ve Eurico Rodrigues adlı evli çift, yaşadıktan çiftlik evinde hayvanlardan gelen garip sesler nedeniyle uyandılar. Neler olduğuna bakmak için dışarı çıktıklarında, yere beş metre kadar inmiş, hafifçe dalgalanmakta olan garip cismi gördüler. Nesne bir minibüs büyüklüğünde, ışıksız, gri renkte ve puro biçimindeydi. Alt kısmından hafif bir duman çıkıyordu.

Aynı gün, Varginha'dan 80 km ötedeki Alfenas yerleşim bölgesinden bir tanık saat 10.30'da bir buçuk metre boyunda ve başında üç garip çıkıntı olan, maymun benzeri tuhaf bir yaratık gördüğünü bildirdi. Ufolog Vitorio Pacaccini ve avukat Ubirajara Franco Rodrigues hemen olayı araştırmaya karar verip varlığın görüldüğü yere gittiler. Daha sonra iki adam daha bulup, karşı koyamayan varlığın üzerine basit bir ağ atarak yakaladılar.

Öğleden sonra Valquiria, Liliane ve Katia adında üç genç kız, okuldan evlerine dönerlerken, hayatları boyunca asla unutamayacakları bir karşılaşma yaşadılar... Yedi metre yüksekliğinde bir duvarın üzerinde kendilerine bakan, insanımsı varlığı gördüler. Varlık 1.5 metre boyundaydı, maymunla insan arası bir görünümü vardı ve başında üç çıkıntı bulunuyordu. İri gözleri kırmızı renkteydi. Kahverengi cildinin altında kırmızı damarları açıkça belli oluyordu. Genç kızların gördüğü varlık da sabah yakalanın bir kopyası gibiydi.

Kızların ihbarı üzerine polis ve yetkililer gelerek ikinci yabancıyı da yakaladılar. Varlıklar önce Varginha Bölge Hastahanesi'ne, sonra da bir başka sağlık kuruluşuna götürüldüler. Hospital Humanitas adını taşıyan bu merkez en iyi sağlık donanıma ve klinik ekibine sahip olmakla ün kazanmıştı. Ancak ne yazık ki, garip yaratıkları yaşatmak mümkün olmadı ve önce biri sonra da diğeri öldü. Pacaccini ve Rodrigues'e göre yaratıklar tahta kutulara kondu ve üzerleri de plastikle kapandı. Bir süre sonra cesetlerden çok kökü kokular yayılmaya başladı.

Cesetlerin götürüldüğü yerler hakkında farklı yorumlar yapıldıysa da, olaya karışan kişiler bir süre sonra gördüklerini yalanlamaya başladılar. Ancak Paccaccini ve Rodrigues olayların üzerine giderek dünyanın her yerine verdikleri bilgi ile UFO araştırmacılarını Varginha'ya çektiler. Cesetlerin götürülmesi sırasında konvoylara eşlik eden üst düzey askeri yetkililerse, daha sonraki açıklamalarında böyle bir olayın yaşanmamış olduğu konusunda ısrar ediyorlardı...

       UFOLAR HAKKINDA ÇOK İLGİÇ VE FARKLI BİLGİLER

Kainattaki Ademoğulları Ufolar
Perşembe, 18 Mart 2010 00:09

FİHİBİSMİLLAHİ-BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


KÂİNATTAKİ-ÂDEMOĞULLARI-UFOLAR!
UZAYDAKİ İNSAN KARDEŞLERİMİZ!


Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki Kâinatta 360.000 AYAK (galaksi) vardır, bu galaksilerin her birinde 360.000 yer (gezegen) vardır ve bu yerlerin hepsi İnsanla doludur.
Yani Peygamber efendimiz 360.000x360.000= 129 600 000 000 gezegende İnsan yaşadığını o insanların yaşadığı kâinatın Efendisi olarak bildiriyor.

Kainattaki ademoğulları çeşitli renk ve boylardadır. Yaşadıkları dünyaların büyüklüğüne, çaplarına, atmosferlerine ve beslenme şekillerine uygun olarak tiplerinin çeşitleri değişse de genel vücut olarak yapıları bizlerle aynıdır. Bilim olarak bizlerden geride olanlar olduğu gibi bizlerden ileride hatta çok ileride olanlarda mevcuttur.


KÂİNAT ONDAN YARATILDI O TÜM KÂİNATIN PEYGAMBERİ
Peygamber efendimiz bu dünyaların birçoğuna Âlemlerin rahmeti ve Allahın yeryüzlerinde (kâinatta) halifesi olması sıfatıyla Peygamber olarak gitmiş, bir kısmında halen Peygamberdir bir bölümüne de Peygamber olarak gidecektir Biiznillah. Kâinata ve içindekilere Peygamber olma sıfatı sadece Resulullah efendimize (sav) mahsustur. Bu dünyaya Resulullah Efendimizden önce gelmiş Peygamberler sadece bu dünyada görev yapmıştır. Diğer gezegenlere başka Peygamberler görevlendirilmiştir onlarda kendi yaşadıkları gezegenlerin dışında ki yerlerde görev yapmazlar. RESULULLAH EFENDİMİZ HER GEZEGENDE GELEN SON PEYGAMBERDİR HER GİTTİĞİ YERE KURAN TEBLİĞİ YAPAR DOLAYISIYLA KURAN-I KERİMDE KÂİNATIN KUTSAL KİTABIDIR.


                                                               CİNLERLE UFO İLİŞKİSİ


Kâinatın içerisindeki gezegenlerde cinlerde yaşamaktadır. Kendilerine ait müstakil gezegenleri olduğu gibi insanların bulundukları yerlerde de yaşarlar bununla beraber Peygamber Efendimizin gittiği dünyalarda kâinata çıkmaları yasaklanmıştır.


İşte Kâinatın kutsal kitabı KURAN-I KERİM; kâinattaki gezegenlerde yaşayan insanlara ( Kuranı almış olan yerlerdekilerin) kainatta nasıl gezeceklerine dair şöyle yol gösterir.


“Ey insanlar ve cinler yerlerin ve göklerin katmanlarından geçebilirseniz geçin ancak bir sultan güçle geçebilirsiniz.” Rahman-33


Yukarıdaki ayette Allahu Teala kâinatta yaşayan Âdemoğullarına birbirlerini tanımak, bilgi, kültür alışverişi yapmak, afaklardaki ayetlerini göstermek, zaman içinde zamanları yaşayarak sılayı rahim yapma izni vermiştir.


ALLAH’IN TEKÂMÜL EDEN RUHA VERDİĞİ ÖZEL DONANIM: SULTAN GÜÇ (RUH-İ SULTANİ)


Kâinatta yaşayan insanlardan tekâmül etmiş olan İnsan-ı kâmiller yani Veliyullah kainat içinde tayyi mekanla gezerler. Allahu teala onlara o sultan gücü ihsan etmiştir ki sultan güç ledünnidir. Veli seviyesine ulaşamamış insanlarda çeşitli bineklerle araçlarla gezegenler arası seyahat ederler. Bu araçların içinde MUHAKKAK BİR VELİYULLAH BULUNUR, çünkü diğer insanların ve bindikleri araçların maddeden ışığa ayrılıp seyahat edecekleri gezegenler arasındaki milyonlarca ışık yılı mesafeyi tayyı mekânla anında alabilmeleri için veliyullaha ihtiyaç vardır. Dünyalar arası yolculukları Allahu Teala şu ayetlerle bildirmiştir.


“Onların zürriyetlerini bineklerle taşımamız ayetlerimizdendir.” Yasin-41


“Onlar için bunun gibi binecekleri başka şeylerde yarattık.” Yasin-42


“Dilesek onları boğarız yardım edip kurtaran olmaz.” Yasin-43


“Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli ömrü bitmedikçe.” Yasin-44


Yukarıdaki ayetlerde Allah cc açıkça kainattaki seyahatlerden, bineklerden, bineklerin içindeki sultan gücü kullanan Alemlere Rahmet Peygamberin (sav) varisi Rahmetten, o Rahmet o gemide olmazsa kainat içinde havasız kalıp boğulacaklarından bahsediyor.

UFO ANİMASYONLARI YAPAN YALANCI CİNLER!


Semalarımızda görülen yabancı cisimlerin bir kısmı evren içinde yaşayan insanlara ait gemilerdir. Bir kısmı da onları taklit eden cinlerdir. MÜMİN OLMAYAN Cinler; bu animasyonlarla kendilerini gizleyerek insanları tesir altına almaya çalışıyorlar. Kibri, EŞREF-İ MAHLÛK insanlarda üstünlüğü hastalık haline getirdikleri için insanı bu yollarla etkilemeye ve zamanla UFO’larla ilişkiye giriyor sanarak tesir altına almaktadırlar. UFO DİNLERİ DE BU ŞEYTANIN ASKERİ MAHİYETİNDEKİ CİNLERİN; BAZI İMAN İNANÇ VE GERÇEK İLİM FAKİRİ İNSANLARI TESİR ALTINA ALMALARINDAN KAYNAKLANMAKTADIR!..


Son zamanlarda dünyamızda bu gemilerin görülmesinin artması güneş sistemimizdeki dengenin bozulmasını önlemek ve ahir zamanda sırası geldiğinde gökteki ordular olarak vazifelerini en iyi yapmaları için keşif yapmaktır. ANA GEMİYİ KULLANANLAR İNSAN-I KAMİLLERDİR, diğerlerini kullananlar ise ileri teknoloji ile üretilmiş askerlerdir, bunlar ahir zamanda bilim adamlarına vereceğimiz BİOELEKTRONİK teknolojisidir.


BİOELEKTRONİK; hücreler ve bu hücreleri besleyen özel sıvılarla çalışırlar. Gemilerde bizim dünyamızda henüz keşfedilmemiş elementlerin alaşımlarından yapılmıştır, dünyada 114 element vardır tahminim 103 element keşfedilmiş, 11 Element keşfedilmeyi bekliyor, bu elementlerin yaratılışının altı aşamasındaki oluşumunda bulunan Allah’ın (cc) esma sayısı az olduğu için kolayca maddeden ışığa, ışıktan maddeye geçebilme özelliği vardır ayrıca çok hafif ve dayanıklıdır. Bu gemiler semada sabit durma, ani hareket etme özelliklerini ise gezegenlerin üzerindeki çekim güçlerini azaltıp çoğaltarak yaparlar bu hareketleri kısa mesafelerde uygularlar ışık yılı gibi uzun mesafeleri tayyi mekânla alırlar!


CAFER İSKENDEROĞLU

CAFER İSKENDERĞLUNUN SİTESİNDEN ALINMIŞTIR(http://www.caferiskenderoglu.com.tr)

                                            

                                                        AYDAKİ GARİPLİKLER

Nasa bugün rahatlıkla Ay’a insan gönderebilecek teknolojiye sahip. Hatta Mars’a insan göndermek isteniyor. Şu günlerde Nasa 2020 yılında Ay’a üs kurma planları yaparken, gelin bizde geçmişte neler olduğuna bir bakalım.
Apollo 11 uzay aracı Ay’a insan götürdü. Fakat Aya gidip gidilmediği hakkında bir çok tartışma yapılıyor. Geçenlerde eski bir Rus ajanının radyasyon yöntemiyle öldürülmesiyle, devletlerin gizli yöntemleri konusunda ne kadar az bir bilgiye sahip olduğumuz birkez daha ortaya çıktı. Dünya insanından saklanan o kadar çok gerçek varki… Gözlerimizi gönüllü olarak kapamaya devam ettiğimiz sürece bizler , gerçeklerden ve çevremizde olup bitenlerden habersiz yaşamaya devam edeceğiz.
Bu arada eğer aya giden (!!!) Apollo uzay aracından çekilen fotoğraflar sahte ise, NASA bunu yapma gereğini neden duydu.UFO NET komplo teorilerini araştırdı.
Mayıs 1961’de  Başkan John F. Kennedy  parlementoda şu açıklamayı yaptı. “Kendimize bir görev belirlemeliyiz.Bu görev, 20. yüzyılın sonuna kadar insanlı bir uzay aracını aya gönderip, güvenlik içinde tekrar dünyaya dönmesini sağlamak.” İşte bu cümlelerden sonra ay yarışı başlamış oldu. Bu da Soğuk savaşın bir dönüm noktası oldu.
Eski Sovyetler Birliği bu yarışta hemen koşmaya başladı ve öne geçti. 1961’de önce ilk erkek kozmonotu, 2 yıl sonrada ilk kadını uzaya gönderdi. Ve bu kişiler dünya çevresinde dönen ilk insanlar oldular.
Kennedy’nin bu konuşmasından bir yıl geçmeden John Glenn dünya yörüngesine çıkan ilk Amerikalı oldu. Fakat 1967’de Apollo 1’in denenmesi sırasında araçta yangın çıktı ve 3 astronotun ölümüne yol açarak bu girişimlere büyük bir darbe vurdu.
Bir çok zayıf noktanın yangına yol açtığı bu trajediden sonra, uzay aracı konusunda sıfırdan ve başka bir araç geliştirme zorunluluğu doğdu. NASA’daki bir çok kişi 20. yüzyılın sonuna kadar öngörülen zaman limitinin başarıyla yakalanamayacağını düşünüyorlardı.
Apollo 11 16 temmuz 1969’da Kennedy Uzay Merkezinden fırlatıldı ve 4 gün sonra Ay’a ulaştı.Bu, Başkan Kennedy’nin Ay projesini başlatmasından 8 yıl sonraydı. İddialara göre NASA’nın bu işe sıfırdan soyunup bu kadar kısa bir süre içinde Ay’a insan göndermesi imkansızdır.
AY YARIŞI
4.10.1957 – SSCB ilk uydu olan Spoetnik 1’i uzaya fırlattı.
12.4.1961 – Yuri Gagarin Vostok 1 kapsülünde uzaydaki ilk insan oldu.
19.6.1963 – Valentina Tershkova Vostok 6 kapsülünde uzaydaki ilk kadın oldu.
18.3.1965 – Aleskey Leonov Vostok 2 kapsülünden dışarıya çıkarak uzayda yürüyen ilk insan oldu.
31.1.1966 – Rus uzay gemisi Luna 9 Ay üzerine yumuşak ve başarılı bir iniş yaptı.
21.7.1969 – Apollo 11 Ay’a iniş yaptı. Neil Armstrong ve Buzz Aldrin yüzeyde yürüdüler.
İMKANSIZ RÜYA
Yazar Bill Kaysing’e göre, Kennedy’nin sözlerini yerine getirebilmek en azından getirilmiş gibi yapmak NASA’yı bir komploya itti. Kaysing 1956 ve 1963 yılları arasında Apollo uçuşları ile ilgilenen bir firmada teknik yazarlık yaptı. Kaysing’e göre bu yıllar arasında NASA, insanlı bir uzay aracının aya gönderilmesi ve tekrar dünyaya geri getirilmesi konusunda  bir başarılılık oranı testi yaptı. Sonuçta bir insanın aya gidip tekrar dünyaya geri dönebilme şansı % 0,0017 olarak saptandı. Kaysing’e göre 1969 yılı civarında NASA için bu oranı % 100’e çıkarmak imkansızdı.
Bazılarına göre Kaysing’in düşüncesi bir yerde mantıklı. Aya giden Apollo 11’de kullanılan teknoloji bugünküyle karşılaştırıldığında son derece ilkeldi. Öyleki araçta bulunan bilgisayarın hafızası bugün kullandığımız modern çamaşır makinesinin hafızasından daha azdı.
Yuri Gagarin ilk uzay kahramanı olarak nisan 1961’de vostok 1 kapsülü içinde, 327 km. Yükseklikte neredeyse 2 saat kaldı. Bu girişimler deyim yerindeyse Amerikalıları uzay projelerinde gaza getirdi.
TİYATRO OYUNU GİBİ
“Biz Aya Hiç Gitmedik” adlı kitabında Kaysing, Apollo 11’in aya gitmiş gibi gösterilmesi için NASA ve CIA’nin beraber çalıştığını iddia ediyor. İnsansız uzay aracı “Saturn 5” fırlatıltıp gözden kaybolduktan kısa bir süre sonra tekrar dünyaya düştü. Ayrıca NASA Nevada’da gözden uzak bir yerde bir yeraltı mağarasında ayın yüzeyine benzeyen bir stüdyo inşa etmiş olabilir.
Filimde beraber çalışacak olan astronotlarla kontrol merkezi arasında geçen konuşmalarlada desteklenecek olan bu senaryo sayesinde, herkesi özelliklede rakibi Sovyetler Birliği’ni Amerika’nın aya gittiğine inandıracaktı. Bunun için fotoğraflar ve filimler senaryoya eklendi ve son aşama olarak, askeri bir uçaktan içinde astronotların bulunduğu sahte bir uzay kapsülü bırakılarak dünyaya inmişler gibi gösterilecekti.
Apollo 11′in dünyaya dönen kapsülü
Kaysing dahada ileriye giderek, astronotların bu senaryoda inançla rol almalarını sağlamak için beyinlerinin yıkandığınıda belirtiyor.
Başka bir Amerikalı yazar Ralph Rene’de astronotların aya ulaşabileceklerine inanmıyor. “NASA Amerika’yı Aylandırdı”adlı kitabında, astronotların kozmik ışınlardan yanmamaları için Apollo uzay aracının en az 2 metre kalınlığında olması gerektiğini belirtiyor.
Teoriye göre NASA, 60’lı yılların sonlarında sahip olduğu teknolojiyle aya gidemeyeceği gerçeğini anlayınca, işi sahtekarlığa dökmeye kalktı. Bu sahtekarlığın büyük faydası olabilirdi. Birincisi bir propoganda olarak Ruslara karşı puan kazanılacaktı. İkinci olarakta uzay yolculuğu projesine akacak olan paralar Amerika’ya kalacaktı.
APOLLO 1 FACİASI
27 Ocak 1967’de fırlatılışından bir kaç gün önce Apollo 1’in astronot modülünde büyük sorunlar vardı. Astronotlar modülde çalışırlarken birden acil durum başgösterdi. Saat 18:30’u biraz geçmiştiki astronotlardan bir mesaj geldi. “Kokpitte yangın çıktı !” Saf oksijen tankları sebebiye bir kaç saniye içinde modüldeki sıcaklık 1400 dereceye çıktı. Astronotlar Gus Grissom, Ed White ve Roger Chaffee karbonmonoksit gazından boğuldular. Teoriye göre NASA’nın bu yangın olayının sebeplerini bulup çözüm bulması ve 2 yıl içindede yeni ve yeterli özelliklere sahi başka bir modül yapıp Ay’a göndermesine imkan yoktu.
KOMPLO
Diğer bir teoriye göre ABD ve SSCB uzaya yolculuk teknolojisini gizlice birlikte geliştirmişlerdi. NASA fotoğrafları sahteleştirmişti çünkü, Ruslarla birlikte ileride Mars’a gitmek için aya üs kuruyorlardı.
Bu teori “Alternatif 3” adlı şaka tv programında ortaya atılmıştı.( Bu program Anglia TV kanalındaki “Bilim Raporu” programı tarafından yapılmıştı.) Program aslında 1 Nisanda yayınlanacaktı. Ancak 20 haziran 1966 tarihinde yayınlandı. Hemen hasa izleyiciler tarafından tepkiler gelmeye başladı. Bu panik ortamı 1936’da Orson Welles’in “Dünyalar Savaşı” adlı radyo oyununun yol açtığı panikle karşılaştırılabilir.
Belgesel dünyanın ekolojik dengesinin bozulmasının hızlandığını belirtiyordu. Bu sebeple uluslararası bilim adamları ve hükümetlerin danışmanlarından oluşan bir gurup 3 alternatif ile insanlığı kurtarmak istemişlerdi.
  1. Nükleer başlıkları atmosferde patlatarak kirliliğin uzaya gitmesini sağlamak.
  2. Büyük yeraltı sığınakları yapılarak buraya seçkin, zeki, zengin ve güç sahibi kişiler yerleştirilerek dünyanın tekrar yapılanmasını sağlamak.
  3. Bu sonuncu alternatif uygulama amacıyla seçildi.
” Aldrin ve diğer yapmacık astronotlar, ruhlarında taşıdıkları bu yalanla mı ölecekler? “
Ralph Rene – Komplo teorisyeni
3. ALTERNATİF
Bu seçeneğe göre insan kendisine en yakın yaşanabilir gezegene yani Marsa yerleşmeliydi. Bu programa göre 1950’lerin sonunda Amerikan ve Rus uzay sondaları ayın arka yüzünü araştırmak için gönderildi. Ay’ın bu kısmı Mars’a gidilmek üzere kullanılacak bir istasyon kurulmak için kullanılacaktı.Bu istasyon kurulur kurulmazda zengin ve güç sahibi seçilmiş kişiler dünyayı terkederek Mars’a gideceklerdi.
Bu teorinin ne kadar inanılmaz olmasına ve gazetelerin bunun bir şaka programı olduğunu belirtmelerine rağmen bir çok kişi bu belgesele inandı. Programın sonunda rol alan aktörlerin adlarının bile geçmesine rağmen.
Hatta program komplo hakkında bazı gerçekleri içerme ihtimaline karşın  ABD’de yayınlanmadı.
Burada bir teoriden daha söz etmek istiyoruz. Bir Amerikalı araştırma grubu “Mars görevi” , 20 yıl süren Mars fotoğrafları analizleri sonucunda, Mars’ın dünya dışı bir uygarlığın kalıntılarını barındırdığı sonucuna vardılar. Onlara göre en etkileyici şey ise Mars’taki yüz. NASA bunu bir ışık oyunu olduğunu söylüyor.
“Mars görevi” grubunun başı Richard Hoagland mart 1996’da grubun ismini “Girişimci görev” olarak değiştirdi. Çünkü Ay üzerinde doğal olmayan oluşumlar bulduğunu düşünüyordu.
” Neil Armstrong kontrol merkezine ilettiği mesajında 2 büyük cismin kendilerini izlediğini belirtti. “
Dr. Vladimir Azhazha – Moskova Üniversitesi.
KAYIP UYGARLIK
100 metreye kadar ayrıntı sunan uydular aracılığla alınan fotoğraflarda, düz çizgiler, daireler, kareler  yolları, evleri ve şehirleri temsil ediyordu.
Hoagland ne yaptığını biliyordu.Bu arada ay ile ilgili ayrıntılı fotoğraflara baktığında geometrik şekiller gördü. O bunların ay üzerindeki şehirleri korumak amacıyla yapılmış cam kubbelerin kalıntıları olduğuna inanıyor. Yer çekimi olmadığı için dünyada yapabileceğimizden çok daha büyük cam kubbelerin ayda yapılabileceğini belirtiyor. Tahminlerine göre “kule” diye adlandırdığı yapıların yüksekliği 12 km.’yi buluyor. Hoagland’ın dediğine göre bunlar gezegenler arası yolculuk eden bir uygarlığa ait kalıntılardı ve Apollo astronotları onların varlığından haberdardı.
Buradaki Vikin 1’in çektiği  fotoğrafta “Marstaki Yüz” görülüyor. NASA bunun 1,8 km. genişliğinde bir kaya parçası olduğunu söylüyor.
Rusların uzay sondası tarafından 1965’de dünyaya gönderilen bu ay fotoğrafında, Richard Hoagland’ın yapay olduğunu iddia ettiği gibi bir oluşum görülüyor.
Bir astronot Uzay mekiği Endeavour’un dışında uzayda yürüyor.(sağdaki resim)( 1996- Avustralya üzerinde) Dikkat ettiyseniz Uzay mekiği uçuşları her zaman dünyaya çok yakın olarak gerçekleşiyor.Bu da Apollo uçuşlarından sonra Amerikalıların uzayda daha derinlere gitmediği hakkındaki Komplo Teorisini destekler niteliktedir.
AYDAKİ YARATIKLAR
İngiliz Ufo araştırmacılarının önde gelenlerinden  Timothy Good iddialarında dahada ileriye gidiyor.  Hatta “Çok gizlinin ötesinde” adlı kitabında astronotların ayda dünyadışı canlılar gördüklerini iddia ediyor.Buna delil olarak Rus bilim adamlarınca takip edilen, Apollo 11 astronotlarından Neil Armstrong ve Buzz Aldrin ile kontrol merkezi arasında geçen gizli konuşmaları gösteriyor.
En ilginç sorulardan biriside şu: Neden NASA  60’lı yılların sonlarındaki Apollo uçuşlarından sonra bir daha Ay’a astronot göndermedi?
Belki gelecekte Ay, sırlarından daha çok ayrıntılar verecek bizlere

                                                   UZAYLI TİPLERİ
Araştırmacıların çalışmaları henüz bitmemiş olmakla beraber, genel mahiyette de olsa, uzaydan gelenlerin hiç değilse dış görünüşleri hakkında genel bir sınıflama yapacak kadar elde bilgi toplamış bulunuyoruz. Bu bölümde tamamen gözleme dayalı istatistiklerden çıkarılmış bir sınıflamayı sizlere nakletmeye çalışacağız.
Uzaydan gelenler insan, robot, hayvan yada herhangi bir gözlem-diski olsun; olaylarda hiçbir gelişigüzellik , rasgelelik bulunmamaktadır. Tam tersine uçan daire olayları, göründüğü ve anlayabildiğimiz kadarıyla bile, büyük bir şuurluluk arz etmektedir. Uzaydan gelenlerin, henüz tam olarak anlayamıyor olsak bile , tüm dünya insanlarını ilgilendiren bir amaca göre hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Uçan daire olaylarını yöneten sistemin yada sistemlerin Dünya teknolojisinden çok ileri bir teknolojide bulundukları hususu da bu istatistiklerden anlaşılmaktadır.
Her canlının bulunduğu ortama uyması evrensel bir yasa. Dünyadaki canlılar dünya kurulalı beri fizik küfre olarak geçirdiği değişikliklere uymak üzere birçok farklılık göstermiştir. Bu değişimler, devamlı olarak değişmekte olan fizik ve ruhsal etkilere paralel olarak sürüp gitmektedir. Bunun tabii sonucu olarak, elbette ki bizimkinden çok daha değişik fizik ve ruhsal etkiler taşıyan maddesel ortamlarda çok değişik canlı tipleri bulunacaktır. Ama tuhaf olan şudur ki, belirli bir prototip (baş-gövde-kollar-bacaklar olmak üzere ) adeta, hiç değilse bizimkinden çok farklı olmayan maddesel ortamlarda muhafaza edilmiş. Hatta bu evrensel şekle robotlarda bile sadık kalınmıştır. Hatta uzaydan gelen robotlar o kadar gelişmiş görünmektedir ki, bunların hem dış görünüş hem de davranışlar bakımından şuurlu bir varlıktan ayırmak çok zordur. Bundan başka tamamen bizim gibi et ve kemikten yapıldığı belli olan varlıkların robot gibi hareket ettikleri de gözlemlerde geçmektedir.
Dünya dışı varlıklarla temas kuran şahıslardan ve de yakın gözlem raporlarından edinilen bilgilere göre gezegenimizi en çok ziyaret eden varlık grupları şunlardır:
PLEİADESLİLER
SİRİUSLULAR
ORİONLULAR
ZETA-RETİCULİLER
ARCTURUSLULAR
ANDROMEDALILAR
SANTORLAR
VEGALAR
NORDİKLER MAVİLER
Dünya dışı varlık tipleri incelenirken anlaşılması gereken önemli noktalardan biri, tüm dünya dışı varlıkların insan görünümünde olmadığıdır. Farklı gezegen koşulları altında ve farklı atmosferik ortamlarda gelişen beden biçimleri, doğal olarak farklı görünümlerde olmaktadır. Bu nedenle evren, birbirine benzeyen ve benzemeyen sayısız yaşam formuyla doludur.
Ziyaretçiler arasında bizim galaksimizden olduğu kadar uzak galaksilerden gelenler de bulunmaktadır. Temasçılardan edinilen bilgilere göre, insanlarla iletişim kuran dünya dışı varlıkların yüzde 95’i pozitif bir kişiliğe sahiptirler. Bu uygarlıkların büyük çoğunluğu teknolojik ve ruhsal yapı yönünden insanlardan çok ileridedirler. Onlar, insanların özgür iradelerine saygı duyarlar ve evrimimize herhangi bir şekilde müdahale etmezler.

Pleiadesliler

Pleiadesliler, Dünyamızdan 400 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve Yedi Kardeşler olarak da anılan Pleiades takımyıldızındaki Erra gezegeninden gelmektedirler. Bu varlıklar, fiziksel görünüş itibariyle insan ırkına benzemektedirler. Tam bir insan görünümünde olan Pleiadesliler genelde sarışın olmakla beraber, bazıları koyu renk saçlıdır. Gözleri genelde açık mavi ya da açık kahverengidir. Pleiadesliler arasında yaklaşık 1.50 cm. boylarında çok narin yapılı varlıklar olduğu gibi, 2 m. boyunda olanlar da bulunmaktadır. Bazıları kızıl saçlı ve açık tenlidir. Pleiadesliler insanlarla en çok ve sık temas kuran varlık tipidir. Pleiadesliler pozitif odaklı; teknolojik ve zihinsel açıdan ileri varlıklardır.

Siriuslular

Dünyamızdan 8 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve köpek yıldızı olarak da bilinen Sirius, ileri bilince açılan boyutlar arası bir kapı niteliğindedir. Siriuslular teknolojik ve spiritüel açıdan bizden oldukça ileridir.
Siriuslular Pleiadesliler’e göre daha koyu renkte bir tene sahiptirler; ten renkleri açık kahverengiden çok koyu kahverengiye varan bir çeşitlilik göstermektedir. Çarpıcı bir göz yapısına sahiptirler; gözleri büyüktür ve hafifçe kesişmektedir.
Siriusluların atalarından bazıları uzak geçmişte gezegenimizle etkileşime geçmişler ve genetik projenin bir parçası olmuşlardır. Hatta bazıları kendi içlerinde genetik değişimlere uğramışlardır. Bu değişimler sonucu bazıları daha açık bir tene sahip olurlarken, bazıları ise genetik açıdan diğerlerinden çok daha farklı hale gelmişlerdir.
Siriusluların bazıları insana hiç de benzemeyen varlıklardır; daha çok böcek ve sürüngenleri andırırlar. Bunlar insan gibi memeli yaratıklar olmalarına rağmen, farklı bir görünüşe sahiptirler.

Orionlular

Orionlu varlıkların yaklaşık %75’i insan benzeri bir görünüme sahiptir; geri kalan %14 ise insanlara benzememektedir. Orionluların en belirgin özelliği gözlerinin benzersizliğidir. Oldukça keskin mavi gözlere sahip Orionlu varlıklarla temasa geçmiş pek çok insan bulunmaktadır. İnsan benzeri Orionluların %90’ı açık kahverengi tene sahiptir; geri kalan % 10 ise Kafkas tipli, açık renk saçlı varlıklardır.

Zeta Reticuliler

Bu insan benzeri varlıklar, Reticulum adını verdiğimiz güney takım yıldızındaki Zeta 1 ve Zeta II ikiz yıldızlarından gelmektedirler. Zeta Retucililer 1 m.- 1,5 m. boyundadırlar; genelde zayıf görünümlü, vücutlarına oranla büyük kafalı ve saçsızdırlar. Gözleri büyük ve kapaksızdır. Ağız, burun ve kulakları çok küçüktür. Zetalar, türlerini değiştirmek ve bugünkü hallerine gelebilmek için genetik mühendislik ve klonlamadan yararlanmışlardır. Zetalar dünyamızı sıkça ziyaret etmekte ve insanlar tarafından genellikle “gri varlıklar” olarak adlandırılmaktadırlar. Zeta Reticulilerin türlerinde değişime gitmeden önceki temel genetik özellikleri insan ırkına benzemektedir. Zetalar, dönüşümleri sırasında beden yapılarını da değiştirmişlerdir. Bu, onların neden dünyayı ziyaret ettiklerini ve genlerimizle ilgilendiklerini de açıklamaktadır. Dönüşümleri sırasında kendilerini duygulardan arındırmakla hata yaptıklarını düşünen Zetalar, yeni bir değişim için orijinal genlerini aramaktadırlar.

Andromedalılar

Spiritüel varlıklar olan Andromedalılar, Andromeda galaksisinden gelen çok eski, meleğimsi bir ırktır. Bu varlıklar, Pleiadeslilerin ve tüm insan evriminin liderleridir. Aynı zamanda tamamen farklı bir evrim kolu olan ve hem suda hem de karada yaşayabilen Cygnusian ırklarını da yönetmektedirler.

Arcturuslular

Bootes takım yıldızındaki kırmızı dev yıldız Arcturus, Dünyadan yaklaşık 36 ışık yılı uzaklıkta bulunmaktadır ve olağanüstü parlaklığı sayesinde Mart-Kasım ayları arasında kuzey yarım küreden görülebilmektedir. Arcturus uygarlığı, galaksimiz içindeki en gelişmiş uygarlıklardan biridir. 5. Boyutta bulunan Arcturus uygarlığı dünyanın gelecekteki prototipi olarak kabul edilmektedir. Arcturuslular, fiziksel olarak kısa boylu ve zayıftırlar. Boyları 90- 120 cm. arasındadır. Birbirlerine çok benzeyen bu varlıklar, bu durumun birbirleriyle kıyaslanmayı önlemesinden dolayı memnundurlar. Tenleri yeşilimsi renktedir. Büyük, badem biçimli gözleri vardır. 3 parmaklıdırlar. Arcturusluların gözleri, koyu kahverengi ya da siyahtır. Fakat görmelerini sağlayan ana organları, gerçekte gözleri değil telepatik bilinçleridir. İşitme duyuları ise telepatik özelliklerinden bile daha ileridir.

Vegalar

Vegalar, Dünya’dan yaklaşık 26 ışık yılı uzaklıkta bulunan Lyra takımyıldızındaki en parlak yıldız olan Vega’dan gelmektedirler. Bu varlıklar 1.80- 2.10 cm boylarındırlar. Kalın ve dayanıklı derileri vardır. Vegaların temel saç renkleri siyahtır; fakat aralarında koyu kahverengi saçlılar da bulunmaktadır. Bazı Vegaların ise çok az saçı vardır ya da hiç saçı yoktur.
Vegalar iki sınıfa ayrılmaktadır. İlk sınıftaki Vegalar insan benzeri varlıklardır. Oldukça çarpıcı gözleri vardır, fakat Zetalardan farklı olarak gözkapakları mevcuttur. İkinci tür Vegalar ise insana benzememektedirler. Böcek ve sürüngenleri andıran bir görünümleri vardır. Bu sınıftaki Vegaların saç renkleri genellikle yeşilimsidir. Derilerinde ve kanlarında bulunan bakır, vücutlarına yeşil bir renk vermektedir.

Santorlar

Santorlar, Dünyamızdan yalnızca 4.2 ışık yılı uzaklıkta bulunan Alfa Merkezi Sistemi’ndeki en yakın komşularımızdır. Santorlar, teknolojik ve ruhsal açıdan bize yakın güneş sistemlerindeki en gelişmiş medeniyetlerden biridir. Siriuslular, Pleiadesliler ve Venüslülerle aralarında yakın bir bağlantı bulunmaktadır.
Alfa Merkezi Sistemi, 3 yıldızdan oluşmaktadır; bunlar astronomik literatürde Alfa A,B,C olarak adlandırılmaktadırlar. Bunlardan Alfa C yıldızı güneş sistemimize en yakın olanıdır.
Santorlar, diğer medeniyetlerle birlikte, özellikle son 4000 yıldır dünyadaki evrimi izlemekte, ve insanlara evrimlerindeki bir sonraki adım olan Yeni Çağa geçişlerinde yardım etmektedirler.
Santorların teknik yetenekleri hayal edebildiğimizin çok ötesindedir. Devasa uzay gemilerinin yapımı ve yıldızlar arası seyahat, ancak Santorlar’ın da sahip olduğu maddeleşme ve madde boyutundan ileri bir boyuta geçme yeteneği ile mümkündür.
Nordikler Nordikler, geldikleri yıldız sistemini hiçbir zaman açıklamamışlardır. Oldukça güzel görünümlü varlıklardır; sarı saçlıdırlar, bu yüzden çoğu kez “sarışınlar” olarak adlandırılırlar. Gözleri koyu mavi renktedir. Boyları 1.50- 1.80 cm arasında değişmektedir. Nordikler, Dünyadaki sorunları çözmek için uğraşmaktadırlar. Kendilerine değil de başkalarına odaklanan varlıklarla çalışmayı tercih ederler.

Maviler

Maviler de Nordikler gibi hangi yıldızdan geldiklerini açıklamamaktadırlar. Kısa boylu varlıklardır ve yarısaydam, mavimsi bir tenleri vardır. Gözleri büyüktür ve badem biçimindedir. Oldukça spiritüel varlıklardır ve her insanın kendi yolunu takip etmesi gerektiğine inanırlar. 

  •