6 Nisan 2012 Cuma

MAYALAR KİMDİR

MAYALAR KİMDİR
Amerika kıtasındaki en zeki,en uzun ömürlü ,bugünkü tarifle Meksikanın güneydoğusundan El salvadaora kadar uzanmış sınırlarıyla en geniş alana yayılmış uygarlıktır Mayalar.Köy Çiftçiliğyle başlayan medeniyetlerini başlarında büyük Kralların bulunduğu büyük ve gelişmiş devlet yapılarına kadar geliştirmişlerdir.Yayıldıkları bölgelerde Yucatan,Campeche, Quintana Roo,Chiapas,Tabasco  gibi beş büyük devlet kurmuşlardır.Dilleri birçok lehçe oluşturmuş ve günümüzde Maya dili olarak bazı lehçeleri halen konuşulmaktadır.Özellikle astronomi bunun yanında matematik,mimari,sanat gibi alanlarda çok ileri düzeyde bir medeniyet oldukları görülmektedir.Gerek astronomik
hesaplamalarının doğruluğu,gerekse  inşa ettikleri yapıların günümüz imkanlarına ve teknolojisine olan uygunluğu Maya medeniyetini gizemli ve özel kılan nedenlerin başlıcalarıdır.Muheteşem beyaz Kireç taşlarıyla,günümüz mimarisinin bile kusur bulamayacağı güzellikte inşa edilmiş piramitleri,sarayları ve dinsel tapınakları araştırmacıları hala dehşet içinde bırakan eserlerdendir.
MAYA YAZITLARI VE ANLAMI
İşte bu önemli yapıtların üzerinde yazılı olan şifreler günümüz bilimince ancak 20.yüzyılda çözüme kavuşmuş ve hala çözülemeyen anlaşılamayan yazıtları bulunmaktadır.Bu şifrelerden Maya uygarlığının tek tanrı
inancını benimsemiş olduğu ve yaşamsal ihtiyaçlardan başka dünya malı bulundurmadığı,kendilerini çok güçlü bir dinsel inanışla donattıkları ve topraklarını verimli kılmak için bile tapınaklarında günlerce acı dolu ayinler yaparak ,tanrılarına yalvararak geçirdikleri çözülmüştür. Onları gerek günümüz gerekse o devirdeki uygarlıklardan farklı kılan belkide dinlerine olan bağlılıydı.
Mayaların elektronik bilgisayarları yoktu,yüksek menzilli teleskoplara sahip değildiler,bir hesap makineleri dahi bulunmuyordu ancak astronomi konusunda uzmandılar ve bizim bugün anlam veremeyceğimiz fizik ötesi bilgi ve pratiği kullanabiliyorlardı.O dönemlerde yaptıkları astronomik hesaplamaları,astronomik söylemleri günümüzde yüzde yüze yakın doğrulanmıştır.
MAYA TAKVİMİ VE 2012 KEHANETLERİ
Yine yazıtlarında yer verdikleri , Maya takvimi olarak bilinen ve günümüz takviminden çok farklı ve ayrıntılı olan takvimleri M.Ö 12 ağustos 3114 tarihini başlangıç alıp M.S 22 Aralık 2012 yılında son bulmaktadır.Maya inanışına göre 2012 yılında dünyayı deprem,tufan volkanik patlama gibi doğal felaketler beklemekte ve takvimlerinde bu inanışlara yer vermektedirler.Bugüne kadar bu tuhaf uygarlık hakkında birçok araştırma yapılmış,fazlasıyla kitap yazılmış ama belirttikleri bu kesin tarihleri neye dayanarak hesapladıkları çözülememiş beklide çözmeye cesaret edilememiştir.Çünkü araştırmalar ve bulgular sağlam bir dayanak ve kesinlik kazandığında insanlığın kaosa sürüklenmesi gibi bir durum söz konusu olabalecektir.O yüzden Maya inanışları sırrını ve karanlığını hala korumaktadır.
Maya takviminin son bulduğu 2012 yılı ise ilginç bir şekilde ,Sümerlilerin Nibiru ve Babillerin de Marduk adını verdikleri  günümüzde onuncu gezegen olarak bazı çevrelerce kabul görmüş gaz bulutunun 2012 yılında dünyaya yakın bir geçiş yapacağı söylentileriyle çakışmaktadır.M.Ö 1650 li yıllarda Marduk gezegeninin Dünyaya çok yakın geçişinden sonra zincirleme felaketlerin yaşandığı ve bundan dünyanın büyük bir bölümünün etkilendiği günümüzde kabul gören ve kitaplara konu olmuş araştırmalardan. Ve bu gezegenin yaklaşık 3661 yıllık periyodunu 2012 yılında tamamlaycak olması ilginç ve düşündürücü geliyor.Mayalar aceba bunu hesaplaya-ak mı böyle bir son düşündüler bilinmiyor.Ve bunun bir yok oluş mu ,yoksa bir kelime anlamının ‘uyanış’ olduğunu düşünürsek bu bir kıyamet mi,insanlığın uyanışımı,iddia edildiği gibi farklı bir boyuta geçiş mi zaman göstercek.
MAYA UYGARLIĞININ ÇÖKÜŞÜ VE ARDINDAKİ BİR SIR DAHA
Böyle müthiş bir uygarlık 900 lü yıllarda ,uzun kuraklık dönemleri  buna bağlı olarak üretim sıkıntısı,üretimin tüketimi karşılamaması,halkın isyanlarıyla büyük Lord krallıkları zedelemesi ,savaşlar ve işgallerle çöküş sürecine girdi ve yok oldu.Ve bu uygarlığı yine ilginç kılan yıllar öncesinden yazıtlarında yazıp anlattıkları şekilde yok olmuş olmaları,biz bu şekilde yok olacağız deyip bunu bilmeleriydi.


SİRİUSUFO.ORG'DAN

1 Nisan 2012 Pazar

DABBET ÜL ARZ

Dabbetü’l arz konusuna girmeden önce Yecüc ve Mecüc hakkında kısa bir bilgi daha eklemek, akıllarınıza gelen bazı sorulara cevap olacaktır. Yecüc ve Mecüc hakkındaki bir önceki yazımdaki bilgiler sizlere belkide garip gelmiştir. Biz bin yıldan fazla bir süre içerisinde Yecüc ve Mecüclerin Demir yığınları ile oluşturulmuş ve üzerine Bakır eriyiği dökülmüş bir Dağın içinden çıkıp gelecekleri hikayeleri ile bilgilendik. Dünyada Demir yığını suni bir Dağ olsaydı, yeryüzünü didik didik arayan Bilim Adamları bu dağı çoktan bulmuş olurlardı yada Uzaydan yeryüzünü tarayan uydular tarafından şimdiye kadar tesbit edilirdi.
Bu konu ile ilgili Ayetlere tam manası ile meal verilebilseydi Yecüc ve Mecüclerin Uzayın derinliklerine gönderildikleri ve gelecekleri yolun kapatıldığını, o yolun Allah tarafından açılacağını ve aynı yoldan gelecekleri önceden anlaşılabilirdi. Ancak, Allahu Teala Ayette “vakti gelince” buyuruyor.


Yecüc ve Mecüclerin Uzaydan gelecekleri Ayette nasıl anlatılıyor?
“Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman;”  Enbiya-96 (TDV Meali)
Yukarıda TDV mealinin konuyla ilgili açıklaması var. Enbiya suresinin 96. Ayetini yeniden yorumlarsak anlamı şöyle olur.
“Hatta iza fütihat ye'cucü ve me'cucü ve hüm min külli hadebiy yensilun” Enbiya-96
Enbiya suresinin 96. Ayetinde geçen “hadeb” kelimesi arapcada kambur anlamına gelir. Bizim UFO adıyla bildiğimiz gök cisimleri de dikkat ederseniz “kamburu olan tabak” gibidir. Allahu Teala bu Ayette “Dağın tepesi” yada “dağın içinden” kelamlarını söyleyebilirdi. Ama öyle demiyor “hüm min külli hadebiy” buyuruyor. Yani “onların hepsi kambur (UFO) HADEB cinsinden” diyor Hadeb bu Ayette uçan cisimlere temsili olarak verilen isimdir, benzetmedir ve kapatılan gök kapısını “fütihat” fethedeceklerini açacaklarını beyan ediyor. şimdi bu manaya göre Enbiya 96. Ayetin manası şudur.
“Ve dahi (gök kapıları) fethedilip açıldığı zaman yecüc ve mecüc tüm (topyekün) kamburlar (binek araçları) ile hızla saldırırlar” Enbiya-96
Ayettede anlaşıldığı gibi Yecüc ve Mecüc vakti geldiği zaman daha önce Zülkarneyn (as) tarafından kapatılan ve kendilerinin izlediği Gök kapısını açarak (fethederek) kambur şeklindeki uçan cisimlerle aniden ve topyekün (külli) saldıracaklardır.
yukarıdaki resimde kamburu olan uçan cisimler görülüyor.
Şimdi Dabbetü’l arz konusuna gelelim.
Dabbe, arapcada “canlı varlık” anlamındadır. “Dabbetü’l arz” yerin derinliklerinden çıkacak hayvan anlamındadır. Hadislerde Dabbetü’l arz misallerle anlatılmıştır. O zamanın İnsanlarına bu günün Gen teknolojisi ancak misallerle anlatılabilirdi.
Resulullah Efendimiz şöyle buyuruyor;
“Çıkacak olan Dabbe, Salih Peygamberin sütten kesilmiş yavrusudur. Ana deve öldürülünce yavrusu kaçtı ve önünde büyük bir taş açılıp yavru deve taşın içine girdikten sonra taş devenin zerine kapandı. İşte o yavru (dabbe) Allah’ın izniyle çıkma zamanına kadar orada (taşın içinde) gizlidir.”
Salih Peygamber binlerce yıl önce yaşamıştır. O günden zamanımıza kadar bir hayvanın taş içinde ancak Fosili kalır. Fosillerde binlerce yıldan beri yerin altında taşlaşmıştır. Zaten Resulullah Efendimizde bunu anlatmıştır. Salih Peygamberin Devesi ise olaya misaldir yani bu hadisde bir Hayvanın Geni misal veriliyor.
Amr bin as şöyle diyor;
“Dabbetül ard Mekkede bir ağaç içinde çıkar başı bulutlara ulaşır”
Bu sözde misali anlatımdır Mekkede o kadar iri cüsseli bir hayvanın içinden çıkabileceği yada içine sığabileceği büyüklükte bir ağaç yoktur. Arapcada “secere” ağaç anlamındadır. Ayrıca “secere” soy anlamınada gelir burada “secere” hayvanın Hücreleri içindeki Gen lerini temsil ediyor. Dabbenin küçücük bir yerden çıkacağına işaret eden hadisi şerifde var.
Resulullah Efendimiz şöyle buyuruyor;
Büreyde (ra) şöyle dedi;
Resul-i Ekrem Efendimiz beni Mekke yakınındaki sahrada bir yere götürdü. Orası kumluk bir arazi idi. Mütakiben Resulullah şöyle dedi; “dabbetül arz bu mevziden çıkacak” buyurdu. Birde baktım ki, orası baş parmakla şehadet parmağı arası bir yerdir.
Hadisde anlaşılan; Resulullah Efendimizin Büreydeye (ra) anlattığı, Dabbenin çok küçük bir mecrada çıkacak olmasıdır. Buraya kadar özetlersek Dabbe eski çağlarda yaşamış bir hayvanın seceresinden yani soyundan zamanımızın GEN tekniği ile üretilecek olmasıdır. Nitekim günümüzde bu tür çalışmalar vardır. Bu konuda kısa bir alıntı şöyle diyor.
(North Carolina üniversitesinde  araştırmacı olan biyolog Mary Higby Schweitzer bir Dinazorun kaval kemiği içersinde genetik materyal içeren yumuşak doku buldu. Tyrannosauruz rexe ait bir kaval kemiğinden.
Kemiği bulduktan sonra bu yumuşak dokunun farkına varan Schweitzer, yumuşak dokuyu, kemiksi dokuyu çok zayıf bir asit içersinde çözerek elde etti. Bu yumuşak doku 68 milyon yaşında hala yumuşaklığını koruyan hücreler ve kan damarlarına benzeyen yapılardan oluşuyor. Dinazorun kemiğinden elde edilen dokuları, Dinazorun en yakın akrabası olan canlıların kemik dokuları ile karşılaştırdıklarında ise bu yapıların arasıda büyük benzerlikler olduğunu kabul ettiler.)
Bu hücrelerin organik materyal içerdiğini belirten araştırmacılar, eğer DNA ve protein gibi molekülleri izole edebilirlerse Dinazorların hücre fizyolojisi ve biyokimyası hakkında bilgi edinebileceklerini söylüyorlar.
Zaten arapcada “debb” kelimesi hafif yürüme, debelenme yani kısa ve hızlı haraketli canlı anlamınada gelir. Hücreleri Mikroskop altında görürseniz, Hücrenin içindeki debelenmeler tarifle aynıdır. Hücrelerin içinde bulunan GEN lerinde hali böyledir. Genler yapısı itibarı ile devamlı hareketlidir.
Dabbetü’l arz, günümüz Bilim Adamları tarafından tarihte yaşamış Dinozorların Genlerinden üretilecek bir hayvandır. Beklide bu hayvanın Genlerine değişik hayvanların GEN leride eklenecek ve ortaya çok garip bir hayvan çıkacaktır. Çağımızın bilimi buna müsaittir hatta Perulu bilim adamı Anthony Atala laboratuarında insan organları yetiştiriliyor kaslardan, kan damarlarına, mesanelere ve daha fazlası üzerinde çalışmalar yapıyor. Yakın bir zamanda medikal teknolojiside değişecek. İnsanlar medikallerde canlı yedek organ alabilecekler. Bu konuda basından izlediğimiz kadarı ile epey bir gelişme var. Aşağıdaki kısa bir alıntı bu sahadaki gelişmelerin ne kadar ilerlediğini gösteriyor.
(Geçtiğimiz haftalarda, medyayı en fazla ilgilendiren konulardan biri de, İngiltere'deki Bath Üniversitesi araştırmacılarından Profesör Jonathan Slack tarafından, genetik müdahaleyle yeniden programlanarak başı olmayan bir kurbağa embriyonunun geliştirilmesi oldu...
Bu olayın duyulmasının ardından medya üzerinden, aklın sınırlarını zorlayarak mümkün ihtimaller üzerine ateşli tartışmalar yürütüldü. Bazı bilim adamları tarafından getirilen, bu gelişmenin "bilimsel faşizme" yolaçacağı yönlü çekincelerin üzerinde fazla durulmayarak, tartışmalar esasta "yedek organ üretimi" ve "başsız insan" noktalarında odaklaştı.
İnsanlar nihayet kendi dokularından alınarak üretilerek depolanacak organlar sayesinde, olası hastalıklar, yaşlanma veya kazalar neticesinde ihtiyaç duyacakları organlara anında sahip olacaklar ve bu organlar bizzat kendi dokularından üretildiği için vücuda uyum gösterme diye bir sorun da kalmayacaktı! Hastalanan, arızalanan, bozulan, eskiyen, tipi beğenilmeyen organların sürekli değiştirilerek yenilenmesi sayesinde mükemmel bir görünüşe ve ölümsüzlüğe bile erişilecekti)
Ölümsüzlüğün İnsan eliyle bulunması konusunda Bilim Adamları yanılıyorlar. Bu konuda başarılı olmaları mümkün değildir. Bilim Adamları laboratuvarlarda İnsanların yedek organlarını üretebilir bu organların hafızaları boş olduğu için canlı İnsan bedenine uyum sağlayabilir İnsandan İnsana organ naklinde ise bir İnsandan nakil için alınan organ o İnsanın Genlerinin alınan organa verdiği emirlerle doludur. Diğer İnsanın Genlerinin emir sırası değişiktir bu sebeple bir İnsanın Organı başka İnsana uyum sağlayamıyor Genlerin ayrı vücutlarda gönderdiği sinyal emirleri çakışıyor ve nakledilen organ kısa zamanda iflas ediyor. Zaten İnsanın organları  kendi kendilerini yenileyecek kabiliyette yaratılmıştır hatta komple İnsan vücudu da üretebilirler ancak ona RUH vermezler çünkü Ruhu yalnız Allah verebilir. İnsanın Hayat kaynağı RUH tur. Ruh Allahın özelidir. İnsanda başka bir canlıda bulunmaz. Diğer canlılar Allahın HAY sıfatının tecellisi altında hayat bulurlar. Allah yerdeki ve gökteki diğer canlıları ve Bilimi İnsanın emrine vermiştir. Bu sebeple Bilim canlı Hayvan üretebilir.
Dabbenin geçtiği Neml suresinin 82. ayeti yanlış yorumlanmıştır.
“O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dâbbe (mahlûk) çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.”  Neml-82 (TDV Meali)
Yukarıdaki yorumda Dabbenin İnsanlarla konuştuğu sanılmıştır. Oysa orada konuşanlar Dabbeyi Üreten Müslüman olmayan Bilim Adamlarıdır. Bugün nasıl İslamı Bilimden uzak bir Din gibi göstermeye çalışıyorlarsa o zamanda o kibirle konuşacaklardır. “bakın bizler bilimde ne kadar ilerdeyiz sizin Dininiz ve Kitabınız sizleri geri bıraktı” şekinde konuşup Kuran Ayetlerini küçümseyecekledir. Neml-82. Ayetin verdiği haber budur. Oysa Kuran Dabbeyi üreteceklerini bindörtyüz yıl önce kendilerine ve dünyaya haber vererek Muhteşem bir mucizesini daha ortaya koymuştur. Burada Makam için birbirini yiyen Müslüman Bilim adamlarını esefle anmak gerekiyor. Ayetin doğru yorumu şöyledir.
Ve iza vekaal kavlü aleyhim ahracna lehüm dabbetem minel erdı tükellimühüm ennen nase kanu bi ayatina la yukınun Neml-82
“Ve onlar (İslam olamayan bilim adamları) vakti gelipde dabbeyi ortaya çıkarınca (kibirle) Konuşacaklar ayetlerimize yakınlık göstermeyeceklerdir.” Neml-82
Dabbe ve daha başka canlı varlık üretilmesi çalışmaları başlamış ve devam ediyor. Bazı ülkeler vahşi hayvanlar üreterek bunları geleceğin savaşlarında kullanmayı planlıyor.
Cafer İskenderoğlu